Canlı veya cansız her madde (hava dahil) atomlardan oluşmuştur ve madde dediğimiz oluşum, enerjinin katı halidir.
Canlı veya cansız her madde (hava dahil) atomlardan oluşmuştur ve madde dediğimiz oluşum, enerjinin katı halidir.
Tüm evren atomlardan ibarettir. Atom; atom altı parçacıklar ve diğer atomlar ile sürekli etkileşim halinde olan enerji yumağıdır. Bu enerji yumağı olan atomlar bir araya gelerek molekülleri, moleküller makro- molekülleri, makro-moleküller organelleri, organeller hücreleri, hücreler dokuları, dokular organları, organlar organizmayı oluşturur. Canlı veya cansız her madde (hava dahil) atomlardan oluşmuştur ve madde dediğimiz oluşum, enerjinin katı halidir.
Atomlar sürekli bir titreşim halindedir ve her biri kendine ait bir frekansa sahiptir. Dünya üzerinde gördüğümüz veya göremediğimiz her madde sürekli bir titreşim halindedir. Titreşim ve enerji boyutu ile bakabilirsek; bulunduğumuz evren ve içinde yaşadığımız dünya kocaman bir “enerji bulutu” dur. Bizlerde bu enerji bulutunun bir parçasıyız.
Hareket eden her şey elektrik yükleri nedeniyle içsel olarak manyetik alan üretir. Manyetik alan vektörel bir büyüklüktür. Yani herhangi bir noktada yönü ve şiddeti ile tanımlanır. Manyetik alan; elektrik alanı, akım ve onları yaratan yükler arasındaki bağlantı ile açıklanır. Kuantum fiziğinde elektromanyetik etkileşimler “foton” değişimi sonucunda oluşur. Hareket eden elektrik yükleri, manyetik alan oluşturur ve bu etrafındaki diğer manyetik alanlardan etkilenir.
İnsan da titreşim dalgaları yayan ve etrafındaki titreşim dalgalarından etkilenen bir enerji oluşumudur. Bu enerji akımının ve oluşan manyetik alanın bir yönü ve şiddeti vardır. Bu akış yönü ve yolları binlerce yıldır bilinen ismi ile “Meridyenler” olarak tanımlanmaktadır. Birçok noktadan yayılan enerjiler belirli bölgelerde toplanarak enerji merkezleri oluştururlar. Bu enerji merkezleri de “Çakra” olarak bilinir.
Her hücre ve bu hücrelerin oluşturduğu dokular kendi frekanslarında titreşirler. Bu titreşimler en küçük birimden başlayarak merkezkaç kuvveti ile yayılan bir ışımaya neden olan enerji alanı oluştururlar. Bedene en yakın olan bu manyetik enerji alanı da “Aura” olarak adlandırılmaktadır.
Varlığın yaşamsal ışınımının ve titreşimlerin niteliğini “Yaşam Enerjisi” veya “Can” diye ifade edebiliriz. Yaşam enerjisi, başlangıçtaki tanımlamayla kusursuzdur ve tamdır. Ancak bazı nedenlerle yaşam enerjisi bütünlüğünde azalmalar, akışta bozulmalar meydana gelir. Bunlar şu şekilde sınıflandırılabilir.
– Kromozomlar aracılığı ile aktarılmış olan genetik miras
– Anne rahmine düştüğü andan itibaren yaşamının sonuna kadar karşılaştığı; çevresel, fiziksel, ruhsal, zihinsel etkenler Yaşam enerjisi bütünlüğüne etki eden neden ne olursa olsun, beden kendi mükemmel içsel zekası ile dengesini sağlar. Bu, beden içindeki enerji akımlarının kesilmesi, yavaşlaması veya ivme kazanması nedeniyle bozulan enerjetik simetriyi, yeniden kurabilen bir zekadır. Yaşamsal enerjide meydana gelen bir bozukluk bizim bildiğimiz hastalık haline gelene kadar bir takım safhalardan geçer. Bunları kısaca şöyle tanımlayabiliriz;
Safha 1: Titreşim Düzeyi(Bu safha titreşim düzeyi veya enerjisel seviye olarak tanımlanabilir. Enerji boyutu her safhada olduğu için tanımlama için sadece titreşim düzeyi ifadesi kullanılmıştır)
Safha 2: Hücresel Düzey Yaşam enerjimize, genetik zeminden veya dışarıdan gelen etken bedenimiz deki ilk yansımasıdır. Çoğunlukla kişi tarafından fark edilmez. Enerji akımında blokaj oluşmuştur. Hücredeki enerji dengesi bozulur. Bedende hastalık bulguları yoktur çünkü olay titreşim boyutunda olduğu için fonksiyonlarda bozukluk yoktur. Kişi tarif edemediği bir sıkıntı ve huzursuzluk içindedir.
Meydana gelen denge bozukluğu titreşim boyutunda çözümlenemez ise ilerlemeye devam eder. Hücresel düzeyde bozukluklar ortaya çıkar. Hücre fonksiyonlarını tam anlamıyla yerine getiremez. Vücut bir bütün olarak çalışır ve tek bir organizmadır. Hiçbir bileşen birbirinden ayrı değildir. Hücresel düzeyde olan bir fonksiyon bozukluğu vücudun bütününü etkileyen semptomlar meydana getirir. Bir organa spesifik bulgular yoktur. Tam olarak tanımlanamayan, lokalize edilemeyen yakınmalara neden olur. Halsizlik, yorgunluk, sinirlilik, isteksizlik, kas krampları, uyku düzensizlikleri olur. Bağışıklık sistemi zayıflar, sindirim sistemi yakınmaları, geçici ağrılar ve alerjileri olur. Belirgin bir hastalık yoktur. Laboratuvar incelemeleri veya muayenelerde bulgu tespit edilemez.
Safha 3: Doku Düzeyi
Zihinsel, fiziksel, ruhsal, duygusal etkenler kontrol altına alınamıyorsa ve kişi vücudundan alarm veren bu bulgularını göz ardı etmişse hastalık ilerleyerek doku fonksiyonlarında bozukluklara neden olur. Semptomlar görülmeye başlar. Bu dönemde laboratuvar testlerinde anormallikler görülebilir. Sıkıntının bulunduğu dokuya ait bulgular olabildiği gibi yansıma emareleri de saptanabilir. Örneğin basit gibi görünen bir bağırsak bozukluğundan oluşan vitamin ve mineral denge bozukluğu sonucu tiroit fonksiyonlarında bozulma ortaya çıkar. Bunun sonucu olarak da sinir sistemi bozukluğundan, kalp çarpıntısına kadar, göz hastalıklarından, cilt kuruluğuna kadar birçok bulgu tespit edilir. Bu safha da aşırı yeme isteği, kilo alımı, kalp ve damar problemleri, saç dökülmesi, tırnak bozuklukları, kronik ağrılar, adet düzensizlikleri, gerçekte tanımlayabildiği bir sorun yokken ortaya çıkan duygu durum bozuklukları, tansiyon dengesizlikleri, insülin direnci gibi sayabileceğimiz birçok hastalık ve semptom ortaya çıkar.
Safha 4: Organ ve Sistem Düzeyi
Hastalık ilerlemiş ve vücuda yerleşmiştir. Sağlık durumunda ki bozukluk kişi ve yakınları tarafından fark edilebilir seviyededir. Tümör, Kanser, kist, organ veya organlarda fonksiyon bozuklukları, depo hastalıkları gibi organ ve sistem hastalıkları görülür.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi; hastalıklar, bir takım safhalar içinde gelişse dahi bu safhalar arasında keskin bir sınır ve zaman yoktur. Etkenlere maruz kalma süresi, bilinç, farkındalık, mücadele etme düzeyine göre değişkenlik arz eder.
Esas olarak şunu kavramak gereklidir. Vücut bir bütün olarak çalışır ve tek bir organizmadır. Organlar ve diğer bileşenler kendilerine özel ve bağımsız fonksiyon gösterseler de birbirlerinden ayrı değildir. Bir semptom baş gösterdiğinde bir şeylerin dengesiz olduğu ve tedavi edilmesi gerektiğini bize bildiren yine vücudumuzdur. Bir başka ifade ile vücudumuzun bir parçası düzgün çalışmadığında vücudun bütünü etkilenir.
Daha önce de ifade ettiğim gibi insan da titreşim dalgaları yayan ve etrafındaki titreşim dalgalarından etkilenen bir enerji oluşumudur. Bu enerji akımında veya oluşan manyetik alanda meydana gelen bir düzensizlik bize birçok ipucu verir. Kuantum ölçüm teknikleri ile değerlendirebildiğimiz bu yüzeyel enerji düzensizlikleri, daha derinlerde bulunan ve savunma sistemi üzerinde olumsuz etki yapan ve mutlaka halledilmesi gereken bir durum olduğunu gösterir. Halk arasında enerji akışında bozulma veya çakraların kapanması gibi ifadeler ile tanımlanır. Değişik isimler ile ifade edilen birçok enerjisel çalışma ile bu tıkanmalar, enerji akışındaki bozukluğu düzeltebilir. Önemli olan derinlerde ki sorunun tam olarak anlaşılabilmesi, net olarak ortaya konması ve çözüm için yapılması gerekenlerin belirlenebilmesidir. Ancak bu şekilde hastalık durumuna gelmeden önlenebilir veya süreğen bir hal alması engellenebilir.